Oyun, canlıların var olmasıyla başlamıştır. Hayvanların da oyun oynadıklarını
düşünmek garip gelebilir. Ama etrafımızdaki hayvanları izlediğimizde
onların oynadıkları oyunları görebiliriz. İki köpeğin birbirini
kovalaması, birinin diğerini yakalayınca yere yatırması ve bütün bunları
yaparken de değişik sesler çıkarmaları, yaptıkları eylemin oyun
olduğunu ve bu işten zevk aldıklarını gösterir.
İnsanoğlunun ataları, çevrelerinde gördüklerini taklit ederek,
yaptıklarını hareketlerle birbirlerine anlatarak farkında olmadan oyunu
yaratmışlardır. Avını avlayan insan, avını nasıl avladığını taklitlerle
diğer insanlara anlatmıştır. Bu hareketler, zamanla bilinçli yapılan
büyüsel, dinsel törenlere dönüşmüş ve oyun bu aşamada kültürel bir
özellik kazanmıştır.
Büyüklerin avlarını nasıl avladıklarını anlatırken onları izleyen
çocuklar, büyüklerin yaptıklarını günlük yaşamlarında taklit etmişler ve
büyüklerine özenerek benzer hareketleri yapmaya başlamışlardır. Bu tür
oyunlar, çocuklar tarafından nesilden nesile geliştirilerek aktarılmış
ve bugünkü oyunları oluşturmuştur. Sopalarla ve taşlarla yere konan bir
hedefi vurmak, çeliğe vurup uzağa götürmek, saklambaç oyunlarında
saklanan oyuncuyu arayan
ebenin, sakladığı yerden ebeden önce kaleye gelmeye çalışan oyuncunun
hal ve hareketleri ilkel insanların avcılık sırasında yaptığı
hareketlerin benzeri gibidir.
Çocuk oyunları içerisinde taşla ve aşıkla ( koyun ve keçi gibi
hayvanların arka ayak diz bölgesinden çıkan kemiklerle) oynanan oyunları
genelde en eski oyunlar olarak kabul edilmektedir.
Arkeologlar, yaptıkları kazı ve araştırmalarda bu oyunları anlatan
kabartmalar ve mağara resimleri bulmuşlardır. British Museum’da bulunan
ve İ.Ö. 800 yıllarında topraktan yapılmış bir heykel, iki kızı aşık
oynarken göstermektedir. Eski Mısır’da bulunan Orta Krallık dönemi duvar
resimlerinde ise oyun tahtası üzerinde oynanan oyunlar, sıçrama
oyunları, yine İ.Ö. 2600 yılında Mısır’da Ak-hor mezarında bulunan duvar
resminde bir kız,el vuruşma oyunu oynarken gösterilmektedir. Yunan
çömlek resimlerinde tavlaya benzer bir oyuna rastlanmıştır. Ayrıca aşık,
sopayla çember sürme, topaç ve top oyunları oynandığına dair resimler
bulunmuştur. Girit Uygarlığı’nın kalıntılarında da bebeklere, minyatür
ev eşyalarına rastlanmıştır. Komşu uygarlıklardaki bu örnekleri
çoğaltmak mümkündür. Anadolu’da yaşayan uygarlıklara ait birçok mezar
taşında da çocuk yaşantısıyla ilgili bilgiler bulunmaktadır. Maraş’ta
Genç Hitit Dönemi’ne ait aşık kemiği ve kırbaçla oynayan çocuk
resimlerine rastlanmaktadır.
Türklerdeki oyunlarla ilgili yazılı bilgileri Dede Korkut Hikâyeleri’nde bulmak
mümkündür. Diğer önemli bir kaynak ise Evliya Çelebi’nin Seyahatname
adlı eseridir.Daha sonraki yıllarda çocuk oyunları nesilden nesile
aktarılarak ve zenginleşerek günümüze kadar gelmiştir. Doğal olarak
çocukların ilk dönemlerinden sonraki oyunları zihinsel gelişimle paralel
olarak biçim değiştirmekte, zekânın ürünü olmaktadır. Uygarlık
gelişiminin bilim, sanat, mimari gibi pek çok alanda gelişme göstermesi
çocuk oyunları ve
oyuncaklarına da yansımıştır.
http://www.frmtr.com/tarihce-ansiklopedisi/3262140-oyun-tarihcesi.html sayfasından alınmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder